22 May 2015
11 Mar 2015
7 Şub 2015
Sorgu
Bu uzun bir sorgudur. Sorgulayanın da, sorgulananın da
gerçeklik olgusundan uzaklaştığı; sorgulayanın da, sorgulananın da gerçeklik
olgusunu uzun zamandır sorguladığı bir sorgu.
Belki
de bu uzun bir sorgu değildir. Sorgulayanın da, sorgulananın da zaman kavramı
yitti. Ufak bir kısmı bilinen bir evren, evrende dünya isimli bir gezegen,
gezegende bu bina, binada bu oda, odadaki işi kişinin usu ve bu iki kişi; kendi
uslarının ne kadarını bildiklerini bilmiyor.
Her şey kâğıda yazılı birkaç soruyla başladı. Ya da her
şey, sorgulayanın soruları sormasıyla başladı. İkisi de tam olarak nerede başladığını
bilmiyor. Sorgulanan -bir süredir- yanıtları bilip-bilmediğini bilmiyor.
Sorgulayan bazen -belki hep, belki de hiç- karşısında gerçek birinin varlığını
doğrulayabilmek için sorguladığına bir güzel girişiyor.
Galiba her şey, mütemadiyen başa dönüyor: “Söyle!” “Neyi?”
“Sen o musun!” “Bilmiyorum.” “Yalan söyleme!” “Söylemiyorum anlamıyor musun?” “Her
şeyi itiraf edeceğini söylemiştin!” “Bunu söylediğimi hatırlamıyorum.”
Sorgulayanın sinirleri bozuluyor -belki de bozulmuyor- : “Neden?”
“Ne neden?” “Neden yaptın?” “Hiçbir şey hatırlamıyorum dedim ya. Biraz ara
verelim, bilmiyorum belki beni biraz dışarı çıkarmalısın. Bu şekilde
hatırlayamam.” “Çıkardım ya, yeni geldik.” “Öyle mi?” “Evet. Yeter artık! Seni
vururum!” “Tabancanın kurusıkı olduğunu söylememiş miydin?”
Sorgulayan bunu hatırlamıyor. Anlık bir aydınlanma,
mucize, uyanma umuduyla kafasını kaldırıp duvarı görüyor. Duvarda kurşun izleri
var. “Bunu bana daha önce de söylemişsin. Duvarda kurşun izleri var.”
Sorgulananın çenesini tutup duvarı gösteriyor. “Hatırlamıyorum.” “Madem öyle,
tekrar göstereyim.” Sorgulayan, kemerinden çektiği tabancasının emniyetini
indirip tetiği çekiyor.
-Tık. -Tık. -Tık. Sayısızca deniyor. Silah boş.
“Saat kaç?” diye soruyor sorgulanan, bir süre sonra. “02:53.”
“Saatim bozuk dememiş miydin?” “Hayır bak, çalışıyor.” “Onu demiyorum. Birkaç
dakika geri miydi, ileri miydi, arada takılıyor muydu…” Sorgulayan -galiba- düşünüyor.
“Bilmiyorum.” Her bozuk saat günde iki kez doğruyu göstermiyor.
“Beni neden sorguluyorsun?” “Sorgulamam gerekiyor.” “Diyelim
ki sorularını yanıtladım; ne olacak?” “Doğru söyleyip-söylemediğini kontrol
etmem gerekir.” “Bunu nereden anlayacaksın?” “Eee…” “Bir dakika bir dakika.
Seni ben sorgulamıyor muydum?” “Ne?” “Sorgulayan bendim!” “Yine başlama şu
yalanlarına. Otur yerine!” “Asıl sen yine üste çıkmaya çalışma! Sorgulayan
bendim!”
28 Ara 2014
14 Eki 2014
Fırtına Takvimi
Harcı
rutubet kokan
Ve
fakat bir ağaç dibidir sığınağım
Güneş
çimlerin yelelerini aldatır
Kapıldı rüzgara fırtına takvimi
Gün
dönmedi
Prangalı
bir sıkıntı
İki
buçuk paket refakatçi
Yürüyorum
kapatıp gözlerimi
İki
kıta sınırı
Ve
boşluk
Dolduruyor
içimi
-Ben
öldürmedim kendimi-
Etraf ile Esna
Etraf
Ben
den
Ben
Ben
den
Gayrı
Açılmışım
Yüzerken
Su yutuyorum
Boşluğunda
Sükût-Sakin
Bir heyecandır
Duyduğum
Deniz kabuğunda
Ne güzel olmalı
Etraf ile Esna el ele tutuşurken
Sonsuz bir ormanda
Onları izlemek
Yaşamak
Öyle olsa
Gerek
Dikiş Makinesi
Vuruyorum koluma dizeleri
Hint kınası
Maalesef söylemeli
Alelade bir kumaştır tenim
Paramparçayım
Belki bundan
Anlayamadım
Mekanizmasını
Hayatın ve dikiş
makinasının
Bir pedalı var
Bir tekeri
Kahverengi kayışı
İğnesi
Kollarım kanıyor
Basınca pedalına
Ve kalbim acıyor
Durunca
Vuruyorum koluma dizeleri
Anlayamadım
Haykırıyorum
Bir savaşı kazanmış gibi
Kazananlar da ölüyor
halbuki
Ölüyor
Hayat
Ölünce
Ne garip
Sıfır sıfır
Sıfır
Sıfır
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)