Kasvetli, mistik, baklava
çoraplı, soba dumanlı dönemlerdi…
Bakırköy/ Osmaniye’deki
ev, odam. Legolarla yol yapıyorum küçük arabalara. Halı-serin üstünde yıkılıyor
bazı Legolar; beni uğraştıran bu…
İçimde bir enerji velakin bunu fiiliyata dökmek adına bir de
üşengeçlik var. Çenem dizimde, arada da yere yatıyorum. Ev sıcak, kış. Hava
erken kararmış.
Arkamı dönüp odanın
kapısını kolluyorum, içeriden gelen takırtılara göre annem mutfakta yemek
yapıyor. Duyamayacağı şekilde giriyorum şarkıya: “Yine gözüm yollarda neredesin
/ Gündüzüm gece oldu kederdeyim…”
Çelik’in şarkısı. Acayip
bir şekilde içimi karartıyor, söylerken bir garip oluyorum fakat söylemekten
kendimi alamıyorum. Kuaförün önünde oturmuş, çatal-limonata ikilisini
bilmem-kaçıncı kez tüketirken duydum. İçerideki manikürcü kadın pek severek
eşlik ediyordu… O sevdiği için mi şarkıdan utanıyorum, yoksa şarkı bana arabesk
mi geliyor bilmiyorum.
Üstelik şarkıyı Ahmet Kaya
makamından okuyorum. Ahmet Kaya dinlemek pek hayra alamet değil! Üstüne üstlük
onu henüz dinlerken bile tüylerim diken diken oluyor ve bu, onu beğenmemden
filan kaynaklanmıyor; söyleyiş tarzı bir garip!
Sülalemiz de Ahmet Kaya
konusunda ikiye bölünmüş durumda. Amcam dinliyor mesela… Mütemadiyen resmini
çizdiğim televizyon dolabının altında kasetleri var. “Dinlemiyorum!” diyen var,
oynamak için oturma odasına gittiğimde Ahmet Kaya kaseti görüyorum. İkircikli
bir husus velhasıl…
Bu gizli kapaklı
mırıldanışın nihayetinde nakarata varıyorum: “Gel yârim ol / Sevdalım ol / Sultanım
ol/ Fermanım ol/ Dertlerimin dermanı ol/ Hercahil”
Kuaför dönüşü annemin
elini tutmuş, aklıma taze takılmış şarkıyı mırıldanırken de böyle söyledim. “Oğlum
hercahil değil hercai” dedi. Hercai’yi beğenmedim. Hercai neydi ki? Her
sözcüğünü bir yerlerden duymuş bulunduğum bu şarkının en kritik noktasında
bilmediğim bir sözcüğün ne işi vardı? Anlamını sormayı düşünürken sokağın
köşesini döndük. Apartmanın karşısındaki pazar yeri inşaatını görünce şarkı
aklımdan çıktı. Sülalemiz bu inşaat mevzuunda da ikiye bölünmüştü.
İşte, odamda, tüylerimi
diken diken eden şarkıyı, tüylerimi diken diken eden bir yorumla, üstelik “Hercahil”
diye söylüyorum. Tüylerim o kadar diken diken oluyor ki, gözlerim yaşarıyor,
titreme geliyor. Derhal kalkıyorum. Koridordaki topu önüme katıp bağıra bağıra
salona doğru koşuyorum “Uche Uche! Kemalettin, pası Aykut bir çalım Aykut ve
GOOOL!” Koltuğa zımbalıyorum plastik topu. Sustuğum an mutfaktaki radyoyu
işitiyorum: “Yine gözüm yollarda neredesin…”