Yum.. 15-14-13-12... 0! Önüm-arkam, sağım-solum... Sobe!
Bakırköy’deki
odam. Bir yatak, bir komodin (doğru yazılışı bu), koca bir gardırop... Bir
ünlünün eski eşinin düşen çocuğuna ait eşyalar… Gardırobun üzerinde, babamın
Amerika’dan getirdiği ayıcıklar asılı. Pencereye boyum yetişmiyor. Yalnızca
gökyüzünü görüyorum. Pervaza konan kuşları. Oyuncaklar bazen odamda, bazen
oturma odasında dağınık duruyor. Yerler halıser. Hava kararınca odam çocuk
odasına benzemiyor. Babam salondaki masada çalışıyor. Sayıları soruyorum,
harfleri. Matematiği öğretiyor, dört işlemi. Okumaya dair sorunca geçiştiriyor.
Sonraları söylüyor, okuma bilerek okula gidersem dikkatimin dağılacağını
düşünüyormuş. Matematiği çok seviyorum. Eksili-artılı sayılarla da işlem
yapıyorum. Hatta birinci sınıfta öğretmene onları ne zaman yapacağımızı soruyorum,
“yedinci sınıfta” diyor. Yedinci sınıfa çok var. Derslerim beşinci sınıfa kadar
çok iyi. Sınıf birincisiyim. Hatta okulda tüm sınıflara uygulanan genel sınavda
tam puan alıyorum dördüncü sınıfta. Öğretmen en hızlı problem çözene ödül
veriyor. Çözüyorum. Soruyu yazarken çözüyorum. Hiçbirinde öğretmenin verdiği
formülü uygulamıyorum. “Bir de senin yaptığın gibi çözelim” deyip, onu da
anlatıyor tahtada. Sonra tüm bu okul ve dersler ve hayat ve her şeye dair; o
güzel ve muntazam ana caddeden, arka sokaklara, arka sokaklara, arka sokaklara
nasıl daldım-gittim bilmiyorum. Bu güzellemeleri yaparken çekinmiyorum. Çünkü o
başarılar bana değil, yakından tanıdığım bir çocuğa ait gibi şimdi. Üniversite
sınavındaki tüm problemleri yine formül olmadan çözmem dışında bunların bir
izdüşümünü görmedim galiba.
Matematik
sorularından sonra babam beni yatmaya yolluyor. Saat geç oluyor çünkü. Annemi
çağırıyorum, yanıma yatması ya da masal okuması için. Yanıma yatınca sohbet
ediyoruz. Masalları da yanıma yatıp okuyor. Kitap fuarından aldığımız cilt cilt
masal kitapları. Bazı sevdiklerimi birkaç kez okutuyorum. Bir yandan da, o
sırada okuduğu yere parmağını koymasını istiyorum annemin. Kitaplara kendi
başıma bakarken nerenin neyi anlattığını bilmek için. Masal yoksa şiir okuyor
annem. Nazım okuyor. Nazım’ın hayatını okuyor. Şiirlerin ne anlattığını dize
dize tartışıyoruz. Nazım’ın sevdiği kadınları hayal ediyorum. Savaş çok var,
içinde çatışma olan her şey, benim için “savaş” o zamanlar.
Annem
hep benden önce uyuyor. Arada “uyuma” deyip uyandırıyorum, lakin yine çabucak
uyuyor. Bazen ben uyumadan uyumaya gidiyor. İçeride çalışan babamın çıkardığı
seslerden ne yaptığını anlamaya çalışıyorum. Sessizliklerde hayal kuruyorum.
Kendime dair, kendi hayatıma dair… Uyanınca oynayacağım oyunları düşünüyorum,
aşık olduğum kişileri sıralıyorum kendi içimde. Pek şıpsevdiyim, 15-16 kişilik
listeler yapabiliyorum. 13-14 tanesi ünlülerden oluşuyor. Zaten bir karım ve
iki çocuğum var ayıcıklardan. Hülya Avşar ile evliyim. Kızımın adı Gül. Oğlumun
adını hatırlamıyorum. Hep kız çocuk istiyorum. Bir gün, bu hayali ilişkiden
utanmaya başladığımda “onlar öldü” diyorum akrabalarıma: “Trafik kazası”.
Uyanınca özgür olacağımı hissediyorum. O saatte oyun oynayamam, kalkamam. Uyumayı sevmiyorum. Annem benden önce uyuyor hep. Babamı bekliyorum. Işığın kapanma sesini. Çakmak sesi duyuyorum, sürahiden bardağa akan suyu duyuyorum, kalemin kağıt üzerindeki yolculuğunu duyuyorum, sandalye gıcırtısını duyuyorum… Babamı bekliyorum çünkü bazen kanyak içiyor, bazen çok sigara içiyor, bazen çok şey yazıyor ve merak ediyorum. O uyumadan kendimi güvende hissedemiyorum.
Uyanınca özgür olacağımı hissediyorum. O saatte oyun oynayamam, kalkamam. Uyumayı sevmiyorum. Annem benden önce uyuyor hep. Babamı bekliyorum. Işığın kapanma sesini. Çakmak sesi duyuyorum, sürahiden bardağa akan suyu duyuyorum, kalemin kağıt üzerindeki yolculuğunu duyuyorum, sandalye gıcırtısını duyuyorum… Babamı bekliyorum çünkü bazen kanyak içiyor, bazen çok sigara içiyor, bazen çok şey yazıyor ve merak ediyorum. O uyumadan kendimi güvende hissedemiyorum.
Bütün
bu uyku düzensizliği o günlerde başlıyor: bildim bileli düzensiz uyuyorum. Hiç
normal saatlerde uyuduğumu hatırlamıyorum.
Gelecekte,
şimdiye göre geçmişte; uyku düzensizliğim başka açılımlarla birleşiyor. Hiç
uyuyamıyorum. Yine babamı bekliyorum. Babam evde olmadığında evi bekliyorum.
Çünkü babam bazen yatınca annemle konuşup kavga ediyor. Sonra sabahı
bekliyorum. Çünkü annemle babam en çok sabahları kavga ediyor. Aşıksam, aşık
olduğum kişinin uyumasını bekliyorum. Arada birkaç saat uyuduğum oluyor. Ya da
derslerde uyuyorum. Bildiğim tüm dünyanın uyumasını bekliyorum. Çünkü tüm dünya
uyumadan hep bir şeyler olacakmış gibi hissediyorum. Güvende hissetmek
istiyorum. Okuldan gelince babam gelene kadar uyuyorum. Belki de “babamı bile
koruma” güdüsü bir süre sonra “babamdan korunmak” güdüsüne dönüşüyor. Bunu
şimdi de bilmiyorum.
İlaçlar
alıyorum. İlaç almak psikolojimi bozuyor. Çünkü istemsiz olarak uyuduğumda,
“güven” veya “koruma” işte adı her ne ise onu kontrol edemiyorum, yitiriyorum.
Bu beni uyuyamamaktan fazla rahatsız ediyor. Uykusuz kaldığımda da yorgunluktan
sürekli psikolojim bozuluyor. Halüsinasyonlar görüyorum. Böyle bir
kısır-döngüye saplanıyorum. Hatta bir dönem antidepresanların beni alıkoymasına
göz yumuyorum. Zira, bir süre sonra istediğim kadar düşünemediğimi, düşünce
akışımın ilerleyemediğini fark ediyorum. Aptallaşmamdan kimseye zarar
gelmeyeceğini düşünüyorum. Sonra antidepresanları bıraktığımda, zihnimin eski
haline dönebilmesini istiyorum. Bu kafama çok takılıyor. “Tekrar
düşünebiliyorum ama bir dönem düşünemedim. Düşünemediğim dönemde acaba neleri
düşünemedim. Eski halime nasıl ulaşacağım? Aradaki düşünemeyen yabancı kimdi?
Şimdi ben kimim?” Soruları yaşamsal fonksiyonlarımı dahi etkiliyor. Kalbim
çarpıyor, kolum uyuşuyor, terliyorum, düşünemiyorum… Psikiyatrist buna
“derealizasyon” diyor.
Her
şey normale dönüyor sonra. Puslu evrelerin ardından. Değişmeyen tek şey uyku
düzensizliğim. Güneşi görmeden, herkes uyumadan, zihnimi arındırmadan
uyuyamıyorum. Hâlâ. Bunu sorgulamıyorum artık. Sorgulamak hoşuma gitmiyor.
Kendimi böyle kabul ediyorum. Sadece sevdiceğimin yanındayken tüm bunlar kafamı
kurcalamadan uyuyabiliyorum. Önce hep ben uyuyorum, onun yanındayken. Bir
yatak, iki komodin ve bir gardıroplu odam. Komodinlerin üzerinde sevgilimin
aldığı oyuncaklar var. Yattığım yerden yalnızca gökyüzü görünüyor. Ve kuşlar…
-Sızıntı-
Bir de cümbüş var işte
Hüzünlü yanılgılarımdan
Sigaramı çıkardığım
Cebimin yamuk dikişleri
gibi
Kalbimin üzerindeki
Hava kapalı
Yağmur var yağmur
Üşümesin sakla ellerini
Gıcırdamayan sandalyesinde
Tanrı
Pamuk kokuyor nasıl
Üzerime senden talanlar
dokuyor
Görsen toz içinde tavan
arası
İnsanın gözleri doluyor
Sandıklarda
Kalbimin eski filmleri
duruyor
Karanlıkta bakıyorum
Işıkta bozulurmuş
Bak şimdi köşeye sızmış
Ben karanlık
Sen karanlık