Duraksadı. Tezgâha dönüktü
yüzü. Kendini derhal savundu “Duraksamadım. Yanlış anlama.” Halbuki onu
sormayacaktım. Duraksamayı fark etmiştim ama sormayacaktım. Elimdeki şarap
şişesinin ağzında daireler çizerken, düşüncelerimin gidişatı onun tahmin ettiği
gibi değildi aslında. Bir çeşit Tanrıydım. Nasıl desem.. Elimdeki şaraba sahip
olmak, şarabın 12 yıllık olması, şarabın yetiştiği bağlar, bağların birkaç yüz
metre dışındaki toprak kokusu.. Bir saat önce geçen eşek eğer oraya sıçmamış
olsaydı, Tanrılığım uzun sürebilirdi. Fakat duraksarkenki iç hesaplaşması,
saniyenin çokta birinde çok çok ama çok ufak bir an kendine bürünmesi… “İyi ki”
dedim “şu fayansları beyaz yaptırdık”.. Padokundan kurtulmuş bir yarış atı
misali hızla döndü “Ne?!” “Fayanslar diyorum…” elimdeki şarap şişesinin
yardımıyla ona tam karşısında, tezgâhın duvara kavuştuğu yere yaptırdığımız
fayansları gösterdim. “Sen” dedi “işte busun”.
Başlayacaktı. Devamı epey, epey uzun sürecekti şüphesiz. Başparmağımı
kendime ceza olarak şişenin ağzından içeri soktum “Sakın genelleme yapma. Sakın
genelleme yapma.” Çünkü bir başlarsam bunu yapmaya, sahiden de 1-2 saat boyunca
anlatacağı o kişiye bürünecektim ve o da benim için, 1-2 saat boyunca “o
kadınlar” arasında duracaktı. Halbuki, fayansları o an müthiş bir karar olarak
açıklama sebebim; onun kendine büründüğü o ufacık anı fayanslardaki yansıma
sayesinde görebilmemdi. Elim gramofona gitti. Ayağa kalktım. Konuşuyordu.
Yavaşça sokuldum. Yüzünü tezgâha dönüp, önündekilere eğildi. Sarıldım. Öpmeye
çalıştım. “Yapma.” “Neden fayanslar dedim biliyor musun?” Yine de anlatmayı
denemek istedim. “Bilmek istemiyorum” Bundan sonra, tarihin gördüğü en uzun tiratlardan
biri başlayacaktı. “Yapma” dedim. Yoksa fena genelleyecektim. Genellemekten
nefret ederim. Eliyle itti. Sarılmama izin vermedi. Aniden kırıldım. Oturdum.
Bana bakmadı. Konuşmaya başladı. Şarabın altında, sesi kapama tuşu olacaktı.
Basmak için şarabı dikmem gerekiyordu. Diktim. Konuşuyordu. Duyamıyordum. Ancak
duyumsuyordum… Bir ara, birkaç dakika sonra “es” verdi. “Bazen düşünüyorum da..”
dedim “işte bütün bunlar bazen düşündüğüm için oluyor”. Tekrar sesi kapattım.
Aşık olduğum kadına baktım. Kıvrımları çok güzeldi. Ama şimdi o sinirle benimle
sevişmezdi. Benim ise, o çok klişe hikâyelerde yer alan “bugün ölme ihtimalim”
aklımdan çıkmıyordu. Sevişelim istiyordum. Biten şarabın etiketini sökmeye
başladım. “Çok klişeyim” dedim. Dinlemedi. Aydilge’nin bir şarkısı vardı. “Duyumsa”
filan.. Nasıldı sahi?
Sızmışım. Uyandığımda ben koltukta, o göğsümdeydi. Hava
öyle belirsizdi ki, saati sorsam büyük ihtimalle kendisi bile bilmezdi.
Saçlarından öptüm. “Düşük yaptım” dedim. Gözleri çok, çok yavaş açıldı. “Cümleyi”
dedim. Gözlerini kapattı. Ona baktım. Baktım. Baktım. Dışarı baktım. Ona
baktım. Sızmışım.