Biz uzamak isteyen cümlelere
benziyoruz. Çok uzun, gittikçe daha anlamlı hale gelen, battıkça çıkma umudu
taşıyan, bolca birinci kişiden, tılsımlı, sonsuz cümleler olmak istiyoruz.
Fakat nokta var sonumuzda. Nokta ve sıfır, matematiğin ve hayatın temel taşı
mıdır? Bilmem. Sıfırsız uzun süre idare edildi nihayetinde. Eski bir yazım
aklıma geldi, onu alıntılıyayım madem:
“Bazen aklım almıyor. Bu
dünyada nasıl barınıyorum, barınıyorsun, barınıyorlar? Neyin peşinden
koşuyoruz? Niye koşuyoruz? Neden durmuyoruz? Durup çiçekleri izleyelim. Alerjim
var ama izleyelim. Polenler beni hapşırtmıyor, sigaraya başladığımdan beri.
Artık ne polenler var, ne çiçekler… Güneş pek güzel batmıyor uzun zamandır.
Güneş geç doğuyor ve sürekli doğuyor. Her gün doğuyor. Lanet olsun ki sabah
yine doğacak. O koca, sözde uzak ve soğuk gezegen. Soğuk havada açan güneşi
benimsiyorum. Yadsıyamam. Uzun geceleri benimsiyorum. Ölümleri
benimseyemiyorum. Ölümler çok karmaşık. Ölüm güneşten daha sıcak. Büyük
ihtimalle yakın arkadaş değiller. Güneş sürpriz yapamıyor. Bazı şubat günleri
dışında. Şubat da çabuk bitiyor. Çiçekler güneşe muhtaçlar. Çiçeklere bakalım.
Güneşe bakamayız. Çirkin o. Kendi arkasına saklanıyor. Çiçekler; ölüm ve güneşi
barıştırmaya çalışır. Mezarlıklarda. Ölüm güneşten büyüktür. Ölüm varsa güneş
ısıtmaz çünkü. Dünya güneşten büyüktür. Perspektif. Eski şarkılar neden var?
Yürürken aklımıza gelsin diye mi? Mezarlıkların yanından geçerken mırıldanmak
için mi? Biz hiç yürümüyoruz. Hiç ama hiç durmuyoruz. Durmak koşmaktan zordur.
Durmak ölüme yakındır. Güneş durmaz. Gezegenler neden kendi etraflarında döner?
Sürekli arkalarını mı kontrol etmek mi isterler? O zaman uydular neden var?
Mesela, dünyanın arkasında ne olduğunu ay söylesin. Belki de gezegenler sarhoş
olmak istiyordur. Çünkü kafası güzelken arkasında ne olduğunu bilir insan.
İnsanın kafası çirkindir. Ama bir süreliğine güzel olabilir işte. Gerçek ve
ölüm bilek güreşi yaparlar bir gün. Hikayenin devamını biliyorsunuz zaten. Ben
de bilmiyorum. Bilek güreşi yapmak için el ele tutuşmak gerekir. Sıkı sıkıya.
Aşk güzel şeydir. Bakınca yüreğiniz kamaşır. Siper edersiniz elinizi göğsünüze.
Dünyanın en savaş maksatsız siperidir bu. Çocukların hayalleri, aşk, çiçekler
ve kemanlar güzeldir. Bazı kemanlar çok acıtır. Bütün çocuklar hayallerini
acıtırlar. Kanı tamamen akıtmalı. Yoksa tetanos olur insan. Sıfırın karesi
yuvarlaktır. Ya da çember. Oval. Sıfır çift sayıdır. Bir yalnız. Sıfır hiç
sayıdır. Sıfır Pollyannacıdır. Bir sıfırdan büyüktür. Çünkü sıfır çift
olacağını hayal eder. Bir tektir. Sıfırı Mısırlılar bulmuştur. Sıfırı kim
bulabilir ki? Sıfır yeryüzünün en büyük icadıdır. Sıfırı öldüremezsiniz.”
Aslında aklımda çıplaklık var,
sıfırlaşmak var, pek sözcük yok.
Wristcutters filmindeki gibi, intihar edenlerin gittiği bir dünya var mıdır
gerçekten? Nedendir? Neden? Neden mutluluk aramak ister insan nefes almaktan
çok üzülebilmesine rağmen?
Ötesinde Kuşların
Öldüğüm günler oldu ötesinde kuşların
Hüzünden taşan tokatla dağıttım masamı
O/da boştu
Yankısız
Fakat ben çıplaktım
Çocuktum
Koşardım
Güneşin boynuna hortum doladı karanlık
Ağlayamadık
Buradan ölüm geçmiyor
Belki ondandır
Fren izi var
Tozu var
Dokusu var
En son nereye koymuştuk
Sırtını anlatıyor yersizler
Masalsı
Tutarsız
Gözlerimi yıldızlara yumacağım
Susmasın bu kaçış