17 May 2013

Nokta


Biz uzamak isteyen cümlelere benziyoruz. Çok uzun, gittikçe daha anlamlı hale gelen, battıkça çıkma umudu taşıyan, bolca birinci kişiden, tılsımlı, sonsuz cümleler olmak istiyoruz. Fakat nokta var sonumuzda. Nokta ve sıfır, matematiğin ve hayatın temel taşı mıdır? Bilmem. Sıfırsız uzun süre idare edildi nihayetinde. Eski bir yazım aklıma geldi, onu alıntılıyayım madem:

“Bazen aklım almıyor. Bu dünyada nasıl barınıyorum, barınıyorsun, barınıyorlar? Neyin peşinden koşuyoruz? Niye koşuyoruz? Neden durmuyoruz? Durup çiçekleri izleyelim. Alerjim var ama izleyelim. Polenler beni hapşırtmıyor, sigaraya başladığımdan beri. Artık ne polenler var, ne çiçekler… Güneş pek güzel batmıyor uzun zamandır. Güneş geç doğuyor ve sürekli doğuyor. Her gün doğuyor. Lanet olsun ki sabah yine doğacak. O koca, sözde uzak ve soğuk gezegen. Soğuk havada açan güneşi benimsiyorum. Yadsıyamam. Uzun geceleri benimsiyorum. Ölümleri benimseyemiyorum. Ölümler çok karmaşık. Ölüm güneşten daha sıcak. Büyük ihtimalle yakın arkadaş değiller. Güneş sürpriz yapamıyor. Bazı şubat günleri dışında. Şubat da çabuk bitiyor. Çiçekler güneşe muhtaçlar. Çiçeklere bakalım. Güneşe bakamayız. Çirkin o. Kendi arkasına saklanıyor. Çiçekler; ölüm ve güneşi barıştırmaya çalışır. Mezarlıklarda. Ölüm güneşten büyüktür. Ölüm varsa güneş ısıtmaz çünkü. Dünya güneşten büyüktür. Perspektif. Eski şarkılar neden var? Yürürken aklımıza gelsin diye mi? Mezarlıkların yanından geçerken mırıldanmak için mi? Biz hiç yürümüyoruz. Hiç ama hiç durmuyoruz. Durmak koşmaktan zordur. Durmak ölüme yakındır. Güneş durmaz. Gezegenler neden kendi etraflarında döner? Sürekli arkalarını mı kontrol etmek mi isterler? O zaman uydular neden var? Mesela, dünyanın arkasında ne olduğunu ay söylesin. Belki de gezegenler sarhoş olmak istiyordur. Çünkü kafası güzelken arkasında ne olduğunu bilir insan. İnsanın kafası çirkindir. Ama bir süreliğine güzel olabilir işte. Gerçek ve ölüm bilek güreşi yaparlar bir gün. Hikayenin devamını biliyorsunuz zaten. Ben de bilmiyorum. Bilek güreşi yapmak için el ele tutuşmak gerekir. Sıkı sıkıya. Aşk güzel şeydir. Bakınca yüreğiniz kamaşır. Siper edersiniz elinizi göğsünüze. Dünyanın en savaş maksatsız siperidir bu. Çocukların hayalleri, aşk, çiçekler ve kemanlar güzeldir. Bazı kemanlar çok acıtır. Bütün çocuklar hayallerini acıtırlar. Kanı tamamen akıtmalı. Yoksa tetanos olur insan. Sıfırın karesi yuvarlaktır. Ya da çember. Oval. Sıfır çift sayıdır. Bir yalnız. Sıfır hiç sayıdır. Sıfır Pollyannacıdır. Bir sıfırdan büyüktür. Çünkü sıfır çift olacağını hayal eder. Bir tektir. Sıfırı Mısırlılar bulmuştur. Sıfırı kim bulabilir ki? Sıfır yeryüzünün en büyük icadıdır. Sıfırı öldüremezsiniz.”

Aslında aklımda çıplaklık var, sıfırlaşmak var,  pek sözcük yok. Wristcutters filmindeki gibi, intihar edenlerin gittiği bir dünya var mıdır gerçekten? Nedendir? Neden? Neden mutluluk aramak ister insan nefes almaktan çok üzülebilmesine rağmen?

Ötesinde Kuşların

Öldüğüm günler oldu ötesinde kuşların
Hüzünden taşan tokatla dağıttım masamı
O/da boştu
Yankısız
Fakat ben çıplaktım
Çocuktum
Koşardım

Güneşin boynuna hortum doladı karanlık
Ağlayamadık
Buradan ölüm geçmiyor
Belki ondandır

Fren izi var
Tozu var
Dokusu var
En son nereye koymuştuk

Sırtını anlatıyor yersizler
Masalsı
Tutarsız
Gözlerimi yıldızlara yumacağım
Susmasın bu kaçış

10 May 2013

Nilgün


"Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?

Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer... Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayrı yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.

niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
'niye kimseler izin vermez yollarına
kuş konmasına?
'öyle güzelsin ki
kuş koysunlar yoluna'
bir çocuk demiş." 

Der, Nilgün Marmara, "Kuşlara iyi bakın" der ve gider.