7 Kas 2013

Bahçe

            Gri güneşi sakladığı vakit, kanatlarını arkada kavuşturur; zifiri dallarda kuşlar. Nasıl desem… Bir terasım var, üzerine ufak kare bir masa ve rahatsız bir sandalyenin sığabileceği kadar. Evim arkaya bakıyor. Pencerem duvara. Evin arkası ufak bir bahçe. Bahçenin bir tarafı pencerem, bir tarafı garajın girişindeki yola bakan tel örgü, bir tarafı duvar, bir tarafı da yandaki evin bahçesi (benim bahçemle neredeyse aynı). İki bahçenin arasında ufak bir yürüyüş yolu var, apartmanın arka kapısıyla yukarıdaki, tüm evlerin kullandığı ortak, koca alanı birbirine bağlıyor. İşte o yukarıdan, benim evin bahçesini iki büyük çam ağacı kapatıyor. Gökyüzünü görmem iklim ve iki ağacın keyfine kalmış. Ben burada yaşıyorum. Bahçe ve yürüyüş yolunu, yan yatırdığım plastik sandalyelerle ayırdım: Çit çekmek yasak. Köpeğim bahçede koşturuyor. Kedimse bir keresinde üç gün eve gelmedi. Sonra bir daha çıkmadı dışarı. Yağmur yağıyor şimdi. Arada bir kağıdın soluna ve sağ baldırıma düşüyor. Bir nefes çekiyorum. Saldığım dumandan içimdekiler çıkmıyor. Çekebildiğim kadar güçlü bir nefes daha çekiyorum. Olmuyor.