Ashgar Farhadi.
2012 yılında yabancı film Oscar’ını bir İran filmi
aldığında ben şaşırmadım. Lakin Farhadi’nin ünlü ve uzun metraj bir filmi
halihazırda bulunmaktaymış, onu izlemedim (şimdi adına bakıp hızımı kesmeye de
üşeniyorum). Hiç izlemediğim adamın akademiden ödül alan filmini bir an önce
izleyip, ayıbımı bir an önce kapatmak istedim.
Genel hatlarıyla Farhadi’yi anlatayım bilmeyenler için…
Farhadi’nin filmleri, bizim için küçük, karakterler için büyük bir olayın
etrafında dönüyor. Tabi izlerken olay artık bizim için de büyük hale geliyor ve
isimlendirmediğimiz anları, hisleri öyle güzel yüzümüze vuruyor ki Farhadi,
karakterlerden fazla endişelenir hale geliyoruz. Nasıl anlatsam…
Babaannelerimizin film izlemesi misali… “Ah kızım, vah oğlum. Aptal herif?!” Hikayenin müthiş bir kurgusu var mutlaka.
Filmler neredeyse tamamen düğüm bölümünden oluşuyor. Bir yandan empati kurup
harap oluyoruz, öbür yandan hikayenin devamını öyle-böyle merak etmiyoruz,
diğer yandan sinemanın “görsellikle anlatma” düsturunu muhteşem uygulayan bir
adamın eserini görüyoruz. “Görsel anlatı” kısmını Farhadi’den iyi yapan
yönetmen açıkçası ben izlemedim.
Jodaeiye Nader az Simin / A Seperation / Bir Ayrılık
Farhadi’nin Oscar alan filmi. Bu denli boyutu olan, insana bir şeyler katan,
hümanist bir film bulmak zordur. Bana okuduğum birçok romandan fazla dokundu.
Filmi izleyeli iki ay oldu sanırım. Hala sahneler aklıma geldikçe hislerim
değişiyor. Düğüm demiştim… Düğümün ucunu bir yerden tutarsam ipler çözülebilir.
O yüzden şöyle anlatayım: Nader ve Simin ayrılıyor ve ayrılıkları
çözümlenemeyen olaylar getiriyor beraberinde. Ortada bir çocuk var, yatalak bir
de dede var. Film, İran’ın sosyolojik yapısına da ayna tutan bir yapıt. Bu
yüzden yetmiş yıl sonra bile izlenecek mutlaka. Kadın/erkek/zengin/fakir/genç/yaşlı…
Herkes var… Farhadi’nin bakış açısına “objektif” desem bile sübjektif kalır,
sanki karakterlerin, İran’ın çözümlemesini bir kuş tüyü gibi rüzgara bırakmış,
her şey kendi kendine gelişmiş…
Filmi izlerken Farhadi’nin geniş açı az kullanması
nedeniyle bir yorgunluğum oldu; İran’da film çekmenin kuralları varmış meğer,
kafamıza göre etrafı gösteremezmişiz.
Filmin Notu: 9.7
Le Passe / Geçmiş, Farhadi’nin son filmi. Bu yıl Oscar
adayı olacak koca bir terslik olmazsa. Farhadi’nin İran’da film çekmesi Bir
Ayrılık’tan sonra yasaklandığı için (okudum lakin hatırlamıyorum, cezanın ucu
hapse dayanıyor mu… Süresi çok uzundu o kalmış aklımda) Le Passe Fransa’da
geçiyor. Filmde The Artist’ten tanıdığımız Berenice Bejo’nun varlığı ve üstün performansı,
film için iyi mi olmuş kötü mü olmuş karar veremedim (Killing Them Softly’de
Brad Pitt’in yer alması kadar düşündürmedi).
Geçmiş’te bir çift var, ayrılar ama henüz boşanmamışlar.
Koca boşanma işlemleri için eşinin yanına geliyor, eşi bir hayat kurmuş ve yine
ardından gelen o düğüm. Karakterler/ hikaye oranı Bir Ayrılık’a oranla ufak da
olsa karakterden yana, Fransız dokusu yadsınmamış, artık sahne
geçişlerinde-açılışlarında fotoğraflar da var (geniş açı).
İki filmi de çok sevdim ancak Bir Ayrılık’ın bugüne dek
görmediğim bir yerin sosyolojisini tamamen servis etmesi, sanırım benim açımdan
biraz daha ilgi çekici. Geçmiş ise müthiş kuvvetli bir sona sahip. Fransa’da
geçtiği için renkler daha pastel haliyle. Bejo bir sahnede açık pencereden dışarı
bakıyor, dışarıda yağmur yağıyor ve hafif titreten bir soğuk vardı sanki. O
soğuk bana geçti gibi hissettim. Nedense kalmış aklımda.
Filmin Notu: 9.4
Bahsedeceğim altı film var henüz fakat bu yazıyı çok uzattım,
sonraya bırakayım. Arada unuttuğum filmler/kitaplar da olmuştu blogu açtığımdan
beri (Amour, Rules of Attraction filmleri aklıma gelenler), bu sefer not aldım,
yavaş yavaş yazacağım.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder