Okuldan çıkacak olmanın heyecanı sarmıştı beni. Hem de
ders saatinde. Yerde kar, havada güneş vardı. Sınıf öğretmenimiz izin almıştı
müdürden. Eğer bu ders uslu durursak, önümüzdeki ders okul kapısının
karşısındaki parkta kartopu oynayacaktık. Çünkü burası sapa bir yerdi ve diğer
sınıflar oynadığımızı görüp heves etmezlerdi. O ders uslu durduk. Durmadığımız
anlarda büyük ihtimalle sınıfımızın aptal kızları gerekli uyarılarda
bulunmuştur. Ya da öğretmenimiz bizi bununla tehdit etmiştir. Hatırlamıyorum..
Sonra çıktık. Kartopu yapmayı arkadaşlarım kadar iyi bilmediğimi fark etmiştim.
Sürekli “vurulacak olmak” tehlikesiyle yaşamak beni yormuştu. Tıpkı, saklambaç
oynarken yaşadığım o gerginlik gibi, bu oyun da beklediğim kadar hoşuma
gitmemişti. Süremizin yarısı tükenmişti. Yani, yirmi dakikadan az bir süre
içinde tekrar sınıfımızda ders dinliyor olacaktık. Güneş iyice gerindi.
Gerinirken karnı açıldı. Koşturmacayı da dahil edince sıcak basmıştı. Herkes
kar tatili olsun istiyordu. Ama güneş eritiyordu isteğimizi. Bu hayal
kırıklığımı öğretmene şikayet etme ihtiyacı hissettim; “Öğretmenim çok güneş
çıktı. Karlar eriyor!” “Olsun. Daha çok kar yağar… Bak; güneş kar topluyor”. Anlam verememiştim "Nasıl?" "Şimdi güneş kar toplayacak ki yarın tekrar daha çok yağsın".
Umudumu
kaybetmemeyi o gün öğrendim..

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder