O garip sabahlardan biri..
Üretmeliyim.. Üretmeliyim.. Ve bu kameraları bir anda karşınızda bulmak gibi
olmalı.. Üretmediğinizde beyniniz harikalar yaratırken, içinizden “yazmak,
çizmek” geçtiği an kendi ayağınıza takılırsınız. Bildiklerinizi unutursunuz..
Kitap yazmayalı 1.5 sene
olmuş.. Babam böyle şeylerle hep dalga geçer.. “Hiç kitabı olmayan yazar!” “Hiç
şarkısı olmayan şarkıcı!” Şart mıdır? Bunu güvenlik görevlisi filan olmak gibi
sayamaz mıyız? Yani vukuat yok. Ne yapayım?
Üzerimdeki bu aptalca baskı
suçu nereye atarsam atayım benden kaynaklanıyor.. İyi-kötü, öyle veya böyle bir
huni eşliğinde aynı yere dökülüyor. Huniyi tutan benim. Ve o huni biraz daha
tarafımdan tutulursa, elim uyuşabilir. Sonra ne olur? “Takma kafana” derler.
Ben de ağzıma takarım huniyi. İlla sembolik delirecek değilim ya..
Delilerin kendi arasında
anlaşabildiği ne saçma bir önyargıdır. Konu açıldı, günlerdir aklımda. “Normal”
sözcüğünün, gerçek temelinden çıkıp, “norm” sözcüğünü ele alırsak ve nasıl
oluyorsa delileri “anormal” yani “norm-dışı” ilan edersek; ortaya bir saçmalık
çıkıyor: Neden normallerin dışındaki herkes aynı kümede?
Yani.. Nasıl olabilir ki?
Her delinin bir anormal dünyası var.. Bu, karikatürize edilmiş bir deliler
dünyasını ele aldığımızda, salt bir delinin içinde binlerce dünya yatıyor
demek.. Biri Napolyon, diğeri Kaplan Avcısı, birini sürekli birileri kovalıyor…
Delilerin bir arada tedavi edilmesi ne kadar mantıklı?
Tabi ki, tıbbi durumlarına
göre, deliler grup halinde ya da yalnız tedavi ediliyor ama bir delinin
“normal” olabilmesi için, normal insanlarla kalması gerekmez mi?
Şimdi de Kaos Teorisi’nden
durumu süzersek; bir delinin ailesi de o deliden görerek kendisindeki “delilik”
bilinçaltını oluşturmuşsa, ya da zaten deliren kişinin nedeni bu aile veya yakınlarsa;
onlar da normalden biraz farklı değil midir? Onların oluşturduğu çevre bir
hapishane olmadığına göre, delilik herkese bulaşmamış mıdır? Çok sığ bir
tartışma aslında. Çünkü bu itibarla hareket ettiğimizde herkese her şeyin
bulaşmış olması gerekiyor. O zaman herkes herkesi bilinçaltında taşıyor
demektir..
Yalnızca beyinsizlik
fırtınası yaptım.. Başkaydı diyeceğim.. Muhtemelen buraya dek
okumamışsınızdır.. Üretmek zor.. Bir atasözü gelmedi aklıma halimi özetleyecek
ama bütün dallardan tutmaya çalıştığım için hiçbir dala tutunamıyorum.. Onu
yaz, bunu yaz, şunu dene, ötekini de dene.. Açıkçası hangisini ne yapmak
istediğimi karıştırmaya başladım ve bu stresle birleşince ağır bir hal alıyor..
Dışarıdan bakıldığında öyle değil.. “Hayat sana güzel”.. Beyni durmayan bir
insana hayat sürekli nasıl güzel olabilir? Beynimin durmamasından kastım, iyi
çalışması gibi değil. Daha çok, aynı şeylerin etrafında sürekli olarak dönmesi,
sıkışmış bir adamın tuvalet kabinlerinden birinin boşalmasını beklemesi.. Öyle
işte.. Ne anlatacaktım, ne anlattım.. Hey gidi.. Minimalist ve gereksiz
zorluktaki dünya..

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder